
Müslümanın çocuğu müslümanca yetişmeli..

Atalarımız din için can vermiş. Zaman gelmiş bu müslüman millet vatanında garip kalmış. Başı örtülü diye yemin törenine almayıp törenden attığı dışarı çıkardığı bir ninemiz.
OSMANLI HANEDANI SEYYİTLERDENDİ Seyyit demek Peygamber Efendimizin soyundan gelen demektir. Peygamber Efendimizin sülalesine, aziz evlatlarına saygı göstermek vaciptir. Onlar Müslümanların içinde yıldızlardır.Onlar rahmet vesilesidir. Müslümanların kılavuz ve nurlarıdır. Türk Milleti çok şanslıdır. Evladı Resullere hizmet ile şereflenmişlerdir. Onların dua ve bereketleri ile bereketlenmişlerdir. Osman Bey, Şeyh Edibali Hazretlerini çok severlerdi. Sık sık ziyaret ederler, sohbetlerinden feyizyab olurlardı. Şeyh Edibali Hazretleri bil ittifak SEYYİTLERDEN’dir. Kızları Mal Hatun annemiz de SEYYİDE’dir. Osman Bey bu mübarek zatın kızları ile evlenerek Seyyitlik şerefi ile şerefyab olmuşlardır. Böylece Mal Hatun’ dan doğan Osman Bey’in çocukları da Seyyit’tir. Böylece Osmanlı Hanedanı da Seyyit ve Kureyşi olmuş olurlar. Osmanlı devrinde “ Nakibül Eşraf” diye bir müessese vardı. Bunlar Seyyitleri araştırır ve onlara berat verirdi. Nakibül Eşraf’lar da seyyit’ti. Bu kişiler toplumun en doğru, en takva ve dindar kişileriydi. Sokaklarda gezerler ve dine muhalif olan işlere usulünce müdahale ederlerdi. Hatalı davranan esnaf ve memuru uyarırlardı. Haksızlıklara meydan vermezlerdi. Hatalıların hatalarını düzeltirlerdi. Halk ve esnaf bu mübarek zatların uyarılarını cana minnet bilirlerdi. Uyarılarından memnun olur şeref kabul ederlerdi. Bu Nakibul Eşraf padişahların yanına destursuz girebilirlerdi. Padişahlar onlara müstesna bir sayı ve hürmet beslerlerdi. Tavsiyelerini hürmetle dinler ve hemen yerine getirilerdi. Seyyitlerden bir kişi evleneceği zaman Nakibül Eşraf müessesesinden izin almak zorundaydı. Bu müessese onların evleneceği kişileri araştırır ve izin verir veya vermezlerdi. Onların seviyelerine, ahlak ve asaletlerine uygun olmayan bir durumda izin vermezlerdi. Evlenecekleri kızın asalet, dindarlık, küfüv yönünden uygun olmasına dikkat ederlerdi. Evladu Rasuller iş kurarlarken de Nakibul Eşraf’ tan izin almak zorundaydı. Peygamber evlatlığının ağırlık, vakar ve asaletine yakışmayacak bir iş kurmalarına izin vermezlerdi. Dünya işi bile o mübareklerin asalet ve vakarına münasip olmalıydı. Tarihçiler Şeyh Edibali Hazretlerinin Seyyitlerden olduğuna ittifak etmişlerdir. Türkistan’dan gelen bu erenlerin atalarını Müslüman olan Türk Bey ve Hakanları Orta Asya ya davet etmişlerdi. Hz Osman zamanındaki fitnelerden Müslümanlar çok zarar görmüştü. Yahudi asıllı münafıklar fitne kazanını devamlı kaynatıyorlardı. Hz Ali ile Hz Maviye arasına da yahudiler fitne sokmuşlardı. Sıffin harbinde yahudi fitnesinden 20.000 hafızı kelam şehit olmuştu. Hazreti Ali ve Hazreti Muaviye tarafından şehit sayısı 45 bin kişiyi bulur. Hazreti Ali tarafında bulunan Bedir ashabından 26 sı bu harpte şehit olmuştu. İşte bu kargaşada endişelenen ve yeni Müslüman olan Türkler Evladı Rasul’lere hami ve hizmetkar olmuşlardı. Bu şeref atalarımızı yükseltmiş ve tarihte müstesna bir yere sahip olmuşlardı. İslam toplumları ve atalarımız Osmanlılar tarihleri boyunca en büyük düşmanlığı yahudilerden görmüşlerdir. Ashabı kiram zamanından tutun da Osmanlı zamanında ve şimdi de Müslümanlara en büyük zarar ve düşmanlık yahudilerden gelmiştir. Osmanlıyı ittihat ve terakki ile , mason kuruluşları ile yıkan, talan eden yahudiler, Türkiye’deki bütün ihtilal ve karışıklıkların müsebbibidir. Her pisliğin altından onların bağlantısı mutlaka çıkar. 12 Eylül’lerin, sağ sol çatışmalarının, 28 Şubat’ ların ve pkk belasının ardında İsrail hainliğinin olduğu gün gibi aşikardır. İçimizdeki her bozuk akım yahudiden destek görür. Uydurma akımlar, Şamanizm, ateizm, komünizm gibi bozuklukların destekçisi mutlaka yahudilerdir. Zaman, bizim tespit, sezi ,tahmin ve görüşlerimizi mutlaka doğru çıkaracaktır. Tarih diye uyutulduğumuz birçok olayın yahudi komplo teorisi olduğu, artık saklanamamaktadır. Yabancı belgeler bu yalanları açığa çıkarmıştır. Allah birlik ve beraberliğimizi daim etsin. Hain ve soysuzlara fırsat vermesin.
HEY GİDİ GÜNLER HEY
Köy odasında tatlı bir sohbet vardır. Hatıp Hüseyini, Aldedenin Ömer, Ahmedin Oğlu, Hölden dede, Hakkı dede, İpramaağa ve daha bir çoğu oturmaktadır. Bir köşede Cemil Dede herkesi güldürmektedir. Kış olduğu için aşağı odada oturulmaktadır. Bekçi Seyit dayı sobayı yakmış, üzerindeki kazan kaynaktadır. Abdest için sıcak su mevcuttur. Sobanın üzerinde mavi emaye büyük çaydanlık kaynamaktadır. Hoş bir muhabbet havası mevcuttur. Sıcak kömürde demlenmiş çaylar yudumlanmaktadır.
İpraamağa düven kaçakçılığını anlatır. Hatıp Osmanına dönerek;
- Ula kayınço, gece yolculuk ederdük. Eşşekler, katırlar yolu bilidü. Biz onarı takip ederdük. Ova köylerine düven satmıya giderdük. Bazı geyceler yollarda dışarıda yataruduk. Bikere bi mezelikte yatduyduk. Hatıp Osmanı iki mezerin arasına yatmış. Irahat edememiş. Gözüne uyku gelmemiş. La İpreem aga ben uyuyamadım dedi. Ben de La Osman çık da mezerin birinin üsdüne yat dedim. Mezerin binin üsdüne yatdıydı ırahat uyumuş. İpraamağa dede böyle anlatınca odada bir gülüşme oldu. Hatıp Hüseyini;
-Enişde mezellerin arasına yatınca misafir senin, benim dellermiş. Emme birinin üsdüne yatarsan kime geldühü belli olur da çekişme olmazmış dedi. Bunu bi hocan mı duydum, yoosa biyerde mi okudum. Hatırımda galmış dedi.
Ahmetlerin mısdafa gülerek, çavuş Osmanına seslendi;
-La Osman Ağa şu eElvannarın ööndeeki Mangaya’dan nası uçdun? Hele bi aanadıve dedi. Osman dede , la mısdafa garuşduma şindi orayı dediyse de ısrarlara dayanamadı, aanatmaya başladı;
_ Dovannarda sergü açdım. Allah ne verdiyse üçbeş guruşluk alışveriş oldu. Oradan Sarıgavaa geçdim. Orada bişiyiler oldu. Gelükene Elvannar önde Mangayayı geçerkene oldu, ne olduysa? Millette bir gülüşme olur. Annat hele annat diyenlerin ısrarına, Osman Dede anlatmaya devam eder;
-Yahu tam mangayayı geçiyorudum. Gatırın üsdündeydim. Gatır döner dönr bene bakar, ben deh derün gitmez. Derken tam dar yerde uçuruma deriye yuvallanduk. Çalıların içine garışagalduk.Emme kötü yaralandım.Zorunan çıkduk. Gatırı yeniden sardım. Ölmedük. Eccük hasar gördük emme şükür. Dedi.
Herkes yanındaki ile konuşuyordu. Gara Mehmet Dede’nin evinin yanında kalaycı vardı. Kalaycılar bazen beş on gün kalırdı. Düğünlerdeki sinsin ateşinin kömürü sabah olunca toplanırdı. Kalaycılar geldiğinde kap kalaylatmak için bu kömürler kullanılırdı. Herkesin evinde böyle günler için kömür olması gerekirdi.
Ali Ağanın Hacı Kemal’e laf gönderen oldu. Muhabbet olsun diye. Şu gurdu nasıl vurdun? Bitaha aanadıve Hacıkemal deyen oldu. Hacı Kemal dayı savunmaya geçti. Siz de furun da bi görelim bakalım deyi söylendi. Millet gülüştü.
Birisi Arif dayıya dakıldı. Ula Arif, Şu Arif dedeen Gara Köpee bi aanadıve dediler. Arif dayı caarasından bi çekti. Sonra söze başladı;
-Valla bu hikayeyi herkeş bilü. Zavallı garaköpek, can havliyle gurdun ense kökünden bi ısırmış. Issırış o ısırış. Gurdu bitaha bırakmamış zavallı. Gurdun sırtında yılandaşına gadana gitmiş. Orada gurt ölmüş. Köpek halen gurdu bırakmazmış. Irahmetlik dedem köpeen baylıma ölüsünü görüyün deyi peşinden sabahınan gitmiş. Yılan daşında gurdunan köpee yatar görmüş. Baksa gurt ölü. Emme köpek bakarımış. Köpe gurtdan ayıramamış. Issruunu bırakmaz azını açmazmış. Gurdnan köpee sediyeyinen eve getümüşle. Zavallı köpek avluya girip yattuhu delüü görünce gurdu bırakıp delükden avluya girmiş. İki üç gün gorkusundan dışarı çıkamamış.
Bu hikayeye de millet güldü. İşler görüşüldü. Hastalar soruldu. Havadan sudan konuşuldu. Herkes huzur içinde evlerine dağıldı.
KAYBOLMUŞ İNSANLIĞIMIZ ARANIYOR!!!
İnsanlık, anlam bakımından karşılıksız iyilik, doğruluk, dürüstlük, emniyet, huzur,vefa anlamına gelen bir kelimedir. En azından cemiyetimizde böyle bir manada kullanılır. Dost düşman biliyor ki, insan bir neslin torunlarıyız. Gelenek ve göreneklerinde, cemiyet kurallarında insanlığa numune olan bir neslin torunlarız. Atalarımız İslam ile şereflendikten sonra, altın çağlarını yaşamışlar. Osman Bey ile “Seyyitlik “ şerefi ile şereflenen ecdadımız insanlık tarihine numune bir hayat sürmüşlerdir. Tarihimiz başlı başına insanlık numunesidir. Bunların en önemlisi de, zalim, fitneci, kalleş, bozguncu yahudi kavmini soykırımdan kurtarmamızdır. Daha sonra, bu beslediğimiz kargalar gözümüzü oymuştur.
Osmanlı devrinde bir tarla satışı hikayesi anlatılır. Satılan tarlada bir küp altın çıkmıştır.Satan benim değil , alan benim değil diyerek mahkemelik olmuştur. O devirde ve Osmanlının son zamanlarında bile halkımız bu ahlaka sahiptik. Şimdi ise vicdani rahatsızlık kavramını kaybetmiş, haram helal bilemeyen, utanma ve ar duygularını kaybetmiş bir cemiyete döndürülmüşüz. Yolsuzluk , arsızlık, hırsızlık almış başını yürümüş.Dini ve namusu olanlar kazanamaz fikri empoze edilmiş. Hırsızlık ve namussuzluk için üretilen usullerle, devletin polis ve güvenlik güçleri mücadelede zorlanır hale gelmiş. Nereden nereye getirilmişiz..
Aslında, Osmanlı ülkesi ve insanları üzerinde müthiş bir düşmanlık icra edilmiştir. Yahudi güdümü “ ittihat ve terakkiciler” eliyle düşmanlarımız bizi mahvetmişler. Bu düşmanlarımızın yaptıklarındaki hile ve oyunlar, tarihte eşi görülmemiş bir sinsilik ve garabete sahiptir.
Toplumumuz, sefih batı toplumları seviyesine düşürülmüştür.Ahlak ve erdemin yerini çıkar duygusu almıştır. Tarihi güzelliklerimiz bile bile , kasıtlı olarak unutturulmuş ve yerine yahudi ve hıristiyan kültürü enjekte edilmiştir. Yüzyıllarca sene evvel planlanan düşman planları bir bir uygulanmıştır.
Saltanat hayatında “ anne ve babasını öldüren bir caninin idamını onaylayan” Abdülhamit Han bir kişiyi idam ettirdiği için “kızılsultan” oluyor da devrimleri yerleştirmek için “beş yüz binden fazla “ halkını katleden ittihatçiler kahraman oluyor. Kahraman lanse ediliyorlar. Kahraman olarak uydurma bir tarih yazılıp dayatma ve güç kullanarak bu yanlış tarih doğru gibi öğretiliyor.
Karanlık ve küfür içindeki insanlığı uyarmak için vatanını, malını ve evladını terk eden ashabı kiramı düşünün. Tek gayeleri putperestlerin, mecusilerin, nasranilerin ve şeytana tapan yahudilerin İslamla şereflenmeleri. Bir kişinin daha hidayete ermeleri onlar için en mutluluk verici husus idi. “Ashabım yıldızlar gibidir. Hangisine tabi olursanız hidayete erersiniz. HŞ” Bu hadisi şerif mucibince güzide ashap yıldızların uzaya yayıldığı gibi dünya üzerine yayılmışlardır. Hidayetten nasibi olanlara rehber olmuşlardır. İnsanlara hak ve hakikati öğretme gayretinde olmuşlardır. Bozuk inanç ve sapıklıklarla mücadele etmişlerdir.
Şimdilerde ise Ümmeti Muhammet hatalar içinde yüzerken, çok az din adamı bu felaketi görebilmektedir. Bir hoca karşısına geçip imtihan olsak, imanın şartlarını kaç kişimiz bilir? Sünnet ve müstehapları ile kaçımız abdest alabiliriz? Kaç kişi namazını bozulmayacak adar yanlışı olmadan kılabilir? Namazı bozan şeyleri kaç kişi sayabilir? İmanı gideren ve imansız bırakan sözleri kaç kişi bilir? Hangi sözler nikaha zarar verir? Nikahı muhafazayı kaç kişi bilir?
Kimlerin zekat vermesi gerekir? Zekat verememenin felaketleri nelerdir? Zekata malik olduğu halde zekat vermeyenler neden “hırsız”hükmündedirler?? Zekat vermeyen kişi çoluk çocuğuna haram mı yedirmiş olur?
Kul hakkı ve İslami mirastan kaç kişimiz haberdarız? Mirasta dini ölçülere dikkat edilmediği için kul borçlusu olduğumuzu kaç kişi bilir?
Müslüman bir nesil olduğumuz halde, dinimize nasıl ve neden bu kadar yabacı hale getirildik? Maalesef kılavuzumuz dinimiz, peygamberimiz, din büyükleri değil de, sinema artistleri ve sanatçılardır. Halbuki onların çoğu Müslüman değildir. Bir çoğu da din düşmanı zalimlerdir. Şuursuzca onların mukaddesatımıza saldırı ve salyasını izleriz. Şuursuzca güler ve bilmeden onları tasdik ederiz. Şuursuzca İslami güzelliklerimizi azar azar kaybederiz de farkına varamayız.
Bir zarara uğrayan komşumuza üzülmemiz gerekir. Koşumuza zarar vermememiz gerekir. Fakat heyhat ki, bozulmuşuz..Komşu komşunun kuyusunu kazar olmuş. Güçlü güçsüzü ezer olmuş ta bu hususu düzeltmesi gereken peygamber varisi olması gereken alimlerimiz derin uykudalar. Bütün bu felaket ve olumsuzları düşündükçe, bir zamanlar Müslüman olup ta alimleri uyuduğu için Hıristiyan olan Macaristan’ın akibeti korkutuyor.Dehşete düşürüyor. Kimliğimize sahip çıkmalıyız.(Alıntıdır)